30 Kasım 2007 Cuma

ZAYIFLIK MİTİ: MODANIN ZAYIFLIK GÖSTERİSİ

'Karşı Cinsi(Veya kendi cinsinizi) tavlamak için zayıf olmak, şişman olmaktan avantajlıdır' ilkesi birebir slogandır.

Zayıflama, başkalarının tercihidir. Senin veya Benim değil. Senin, iyi olmanı isteyen başkalarının bakışıdır, kendinin değil. Senin arzın olmayan, karşı tarafın talebi, yani istekleri, demek ki; senin olmayandır. Senin olmayan görüntün; senin bedeninin arzusu değil; çoğunluğun görüşüdür. Çoğunluğun, senin üstünde baskısı vardır: 'Benim istediğim gibi ol!'. Bu devletin veya toplumun estetik görüşüdür. Biricik Ben'in estetiği değil. Modanın senin üstündeki tahakküm gücü yüksektir. Bencil olmanın engellenmesinin birçok yolundan bir tanesi; modaya ve kollektiviteye uymayanın, piyasa'nın dışına atılmasıdır. Seni ve Beni ilgilendiren nedir öyleyse? Başkalarının koyduğu fiyat mı? Yoksa, senin, kendine biçtiğin değer mi? Söyle! Amaç moda mı yoksa senin kendi meselen mi? Senin meselen zayıf olmak yada olabildiğince şişman olmak mı? Bırak öyleyse, 'Sen kendin ol' bu sana yeter!


Benim estetiğim, var olan estetiktir. Benim estetiğim, kaslı bir vücut veya zayıf bir beden olabilir. Ama benim estetiğim şişman ve çirkin bir estetikte olabilir. Senin estetiğin; Ey sevgili bayan! 90–60–90 sarışın biri olmakta olabilir, ama kalçası büyük, göğüsleri küçük ve uzun bir burunlu da olabilir. Doktorların yarattığı estetik, senin tam istediğin estetik olabilir. Ama neden ben böyle görünmek istiyorum sorusuna verdiğin yanıt: "Toplum için, Sevgilim için, Herkes için" ise, bende sana 'Kendin için' mi? Sorusunu sorarım. Genelin yararına olan estetik bakış, senin herkesten biri gibi görünmeni ister. Seni herkes ile eşitlemek ister. Senin güzel olduğunu söyleyen varsa, o, onun güzellik anlayışıdır, senin güzel olduğuna bir katkısı olamaz. Senin güzel ve bakımlı olduğunu söyleyen, senin tarafında olmayan bir gözdür. Başkaları tarafından var edilen her estetik yabancı estetiktir, bana “verilen değer” ve “faydama katkı” onların talepleridir. Tüm dünya bana güzel deseydi, güzel mi olurdum? Güzellik yarışmasında ya da magazin dergileri tarafından elde ettiğim bir ünvan ve onay, yabancı ve toplumcu bir estetiğin aynısı değil midir? Bir aptalın bana güzel demesi üzerine, kendi güzelliğimden şüphelenirim; onun güzel demesini beklemem. Bir estetik cerrahın da bana güzellik katmasıyla güzel olmam. Benim güzel olup olmadığım aptalın ve estetik cerrahın: -'güzelsin!' demesiyle tamamen bağımsızdır. Benim güzelliğimle yada çirkinliğimle ilgilenen başkalarıdır, ben değil. Ben, kendimi nasıl değerlendiriyorsam ve başkaları da benim bu estetik anlayışımla uyumluysa, işte o zaman güzelimdir. Güzel ya da çirkin olduğumu yargılayan benim, benden başka bir yargıç yoktur. Başkaları sadece, benim güzelliğimi onaylayıp onaylamadıklarını ve bunun onlarca da uyumlu olup olmadığını yargılayabilirler.


Modanın benden istediği, standartlaştırılmış estetiğe uymamdır. Arkasına aldığı üreme gücünü, magazin dünyasını ve gece hayatını elinde tutarak, Moda dünyası, bana küstahça parmağını sallıyor. -"Yakışıklı ve zengin delikanlıları istiyorsan veya güzel ve dolgun kızları elde etmek istiyorsan... Benim istediğim gibi davran! Zayıf ol! Sağlıklı ol! Yapamıyorsan ben sana yardım ederim Estetik ol! Diyet yap! 'Fitness Center'lara git! Bana tap!...Ben, senin yeni putunum. Arzularının karşılığı bende, arzularının dizginlerini tekrar eline almak istiyorsan. Dediğimi yap! Yoksa piyasa seni kabul etmeyecek. Korkularını ancak ben sona erdiririm. Tek istediğim kendi estetik anlayışını bana bırakman, sonrası seni istediğim gibi tüketmem. Ben Leviathan'ım, ben toplumun nabzıyım, ben yeni efendin: Modayım'. Moda, genelin beğenisi olarak beni de genele dâhil etmek istiyor. Kendi geliştirdiği tahakküm araçlarıyla, benim hazzımın sınırlarını daraltıyor. Bana müdahale ederek, benim beğenilerimi eğitmeye kalkıyor. O da yetmezmiş gibi hazzımı doyuracak şeyleri kendi egosuna dâhil ederek beni rekabete çağırıyor: -" Tüketeceğin hazların çoğu artık seni beğenmezler, onlar benim kontrolümün altında. Onlar, yani tüketeceğin hazlar, artık senin doğal bedenini sevmiyorlar, onlar, senin rekabet dışı olduğunu kabul ettiler. Beni düelloya çağıracak tek bir şansın var: Bana uyarak, beni tüketmen" Libidinal ekonomik çağda, moda, kendini feda etmekten geçiyorsa, benim feda etmeyeceğim tek şey: Kendim olacaktır. Eğer feda edilecek bir şey varsa, o da sanırım faydalanmaktan zevk aldığım şeyler olmayıp, modanın dayatmaları olacaktır. Ben yemek yemekten, şekerli içecekler içmekten, alkol kullanmaktan ve seks yapmaktan alıkoyacak her türlü gücü şimdiden reddediyorum. Modaya uymanın, kendinden ödün vermek olduğunu kabul ediyorum. 'Bir yerlerde birinin kendi halinde mutlu olabileceğinden' ölüm kadar korkanlara sesleniyorum: "Siz kendi arzularınız için beni değiştirmeye çalışıyorsunuz. Oysaki ben illâ da değişeceksem, sizin arzularınız için değil, kendi arzum için değişirim."


Cadı avı günümüzde artık bütün zevk veren şeylerin peşinde, mutluluğu arama hakkı artık bireysel bir faaliyet değil, toplumsal bir arayışa döndü. Ortak çıkar gibi ne olduğu belirsiz kelimelerin yanına birde 'ortak güzellik' kavramı eklendi. Bu duruma 'Egoistler' dur demedikçe, süreç 'Biricik-Ben'leri felakete sürükleyecek. Kaçınılmazı engellemek kaçmak değildir. Kaçınılmazı kabul etmemektir. Evet, zayıflamanın, estetik cerrahinin ve spor yapmanın illa da bizi mutluluğa çağırmadığını görmek için müneccim olmak gerekmiyor. Bu iş; tercih işi, bu iş; fayda-maliyet işi ve bu iş; bireysel bir faaliyet. Kim ki toplum böyle istiyor, tüketicilerin dediği olur ve senin haz varlığın başkalarıdır derse, onlara de ki: 'Diyelim senin dediğin gibiyse, karşı taraf yoksa güzellik yok mudur? Tüketiciler yoksa benim hazzım ve beğenilerim yok mudur?' Eğer buna bir cevap alırsan, bil ki 'Ben yoksam, Sen yoksun! Ben yoksam, Hiçkimse yok' de...Çünkü, Senin yarattığın bütün sabit fikirlerin, klişelerin ve korkuların kafanın içinde olduğunu unutma!, kafanın içi ise ancak senle var olur. Demek ki; 'Düşünüyorum, öyleyse varım değil!', 'Varım ki, düşünüyorum!'. Düşünün! Sizi deney farelerine benzetenleri, size yediğiniz her yemekten sonra kalori hesabı yaptıranları, size yerleştirdikleri suçluluk duygularını düşünün!. Siz kendi halinde mutlular, sizin mutluluklarınızı hesaplayacak ne makine ne de cetvel icat edildi. Bütün küstahlık işte buradan doğdu, biricik-ben'leri kendi keyfiyetlerine uydurmak adına kendi hesap defterlerine uydurmaya çalışanlar! Sizce kendi egoist planlarını hayata geçirmek istemiyorlar mı? Kesinlikle evet, Öyleyse bırakın, sizde kendi egoist planlarınızı yürürlüğe geçirin. Yoksa yarın yada öbür gün kapınıza dikilecek 'İyi beslenme, sağlıklı kalma ve moda enstitüsü memurları' sizi demir kafese sokup, diyetinizi kusursuz, kaslarınızı muntazam ve aklınızı en ideal çalıştırmaya kalkacaklardır. Hazır mısınız?


Adınız gibi biliyorsunuz ki; devlet baba da bu işin içinde. Öyle olmasa devlet, insan yaşının ilerlemesi ve sağlıklı olması için kendini bu işe adar mıydı? Devlet bizim paramızı bu işe yatırmaya daha dünden razı. Çünkü her sağlıklı ve ömrü uzun insan çok çalışmaya hazırdır. Devlet, çok çalışan insandan, vergi yoluyla, çok sayıda tasarruf elde eder. Devlet kendi bekası için ölmeye hazır kölelere yani askerlere ihtiyacı vardır. Bunun için devlet, estetik cerrahinin de, diyetinin de, fitness centerların da önünü açmıştır. Bunlara yasaklama getirmek söz konusu olmadığı gibi bizden zorla topladığı paraları da bu işe yatırdığı bir gerçektir. Aldanmayalım ki; başkalarının bize biçmeye çalıştığı hayatı yaşamayalım. Nozick'in dediği gibi: "Her bireyin kendi bireyselliği ve yaşayacağı sadece tek bir hayatı vardır." Bu yaşanacak, tek hayatı rizikoya atmak hayatımızı başkalarının eline vermek demektir. Büyük bir şansla geldiğimiz hayatın keyfini çıkarın. Çünkü sizi, sizden daha iyi anlayacak hiçbir bütünlük olmamıştır ve olmayacaktır. Başkalarının isteklerine göre yaşanan bir hayat ise zaten yaşanmaya değmez...